Bir detoks macerası: hurmalar... tırmalar...
- Admin
- 10 Şub 2017
- 4 dakikada okunur

Bizim ofiste sağlıklı yaşamak konusunda çok özverili bir arkadaşımız var… Emel. Kış geldi mi ofisin mutfağından buram buram bitki çayı kokusu gelir. Kim yapmış? Tabii ki Emel… Ofiste bir anda tüm hatunlar pilatese gitmeye karar verir. Bu fikrin başını çeken kimdir? Kuşkusuz Emel… Bir de zaman zaman fazla kilosu olduğunu söyleyip ufak çapta diyetler yapar ama ben o fazlalıklarının nerede olduğunu hala çözemedim. “Zayıfsın sen Emel” diyorum, asla kabul etmiyor.
Bir de Vildan var… Kilosuyla barışık ama arada geliyorlar ona da, diyet yapmaya karar veriyor… İki hafta sonra birlikte mutfakta şekerpare yerken buluyoruz kendimizi… Şu sıralar kendisi yine diyet döneminde ve şaşırtıcı şekilde istikrarlı bu sefer. Geçen gün masada bir su şişesi gördüm, şişe su şişesi ama içindeki şey su dışında her şeye benziyor… Sanki biri, dışkı örneğini hastaneye götüreceğine ofise getirmiş… “Vildan, bu ne?” dedim, “Tarçınlı su” dedi. Aklımda tutamadığım bir sürü şeye iyi geliyormuş, metabolizmayı hızlandırıyormuş falan. Vildan ofiste sürekli o şişeyle dolaşıyor…
Geçenlerde ofisteki mutfakta oturmuş yemeğimizi yerken Emel ve Vildan’ın hurma detoksu diye bir şeye başlayacaklarını öğrendim. Hem kilo verdiriyormuş –ki bu kısmı Vildan için cazip- hem sağlık için iyiymiş –bu kısmı da Emel’i ilgilendiriyor-. 5 gün boyunca, günde 3 öğün, sadece 7 adet hurma (niye 7 olduğuna dair hiçbir fikrim yok) ve 1 kase yoğurt yiyorsun. Sindirim sistemin düzene giriyor, iç organların dinleniyor, toksinler atılıyormuş.
Başta kesinlikle karşı çıktım, antitezler öne sürdüm ama masadan kalkarken elimdeki telefonla hurma fiyatlarını araştırırken buldum kendimi… Ve “Tamam” dedim, “beni de dahil edin aranıza!” Tabii o zaman ölüm fermanıma imza attığımı bilmiyordum…
Bir tanıdık aracılığıyla uygun fiyata Malatya pazarından hurma ayarladık. Ki o da kolay olmadı. Günde 3 öğün 7 tane hurma, çarpı 5 ve çarpı 3’ten 315 adet hurmaya denk gelecek şekilde hesaplama yaptık ve 3 kilo hurma aldık.
Hafta sonumu o 5 gün içinde “keşke o zaman o çikolatayı yeseydim” gibi pişmanlıklar duymayayım diye hep bir şeyler yiyerek geçirdim… Gece yatmadan önce çay ve çikolatayla jübilemi yaptım. Ve kabus gibi geçecek 5 gün başladı…
İlk sabah 7 adet hurma bana fazla geldi. Herhalde akşamki yediklerim hala midemdeydi. İşin kötüsü normalde de sevmem zaten hurmayı… Bir de öyle bir kıvamı var ki iki yedin mi tıkıyor insanı… Velhasıl sabah ve öğlen öğünlerini hepimiz kolay atlattık. Ama asıl zor olanın akşam olacağından emindik…
Akşam evde en sevdiğim yemeklerden biri vardı: Tavuklu makarna… Zamanlama çok manidardı ama tabii ki de yemeyecektim. Elimde 1 kase yoğurt ve o kara kuru, sert hurmalarla maçı izlerken öyle kederliydim ki sanki Beşiktaş 5 gol atmamış da aksine yemiş gibiydi…
Ertesi gün Vildan ve Emel ile gayet mutlu görünüyorduk… Her karşılaşmamızda: “Ya bu hurma nasıl muhteşem bir şey, nasıl tok tutuyor böyle…” “Ah bu hurma yok mu, bu hurma… Vitamin deposu, her derde deva, mucize…” “Besin değerleri çok yüksek ya, hiç acıkmıyorum”…
Oysa sorun zaten açlık değil ki… Sorun hep hurma yemek… Sorun sadece hurma yemek…
Ertesi sabah yine aynı konuşmalar… Akşam kimse bozmamış diyeti… İkisi de çok mutlu… Ne zaman görsem gülüyorlar… İçimden diyorum ki “Ya hadi Emel’i anlarım da Vildan nasıl bir şey yemeden duruyor? Bizi mi yiyor acaba?”
Bir de çok hafif hissediyorlarmış kendilerini… Bana soruyorlar… Diyorum “Ben bir şey fark etmiyorum, aynıyım”… Diyemiyorum ki “Aslında aynı değilim, çok mutsuzum…”
İşin kötüsü Yemek Sepeti’nin benimle ne derdi varsa telefona sürekli bildirim gönderiyor… “Ne tür dürümsün?” gibi tuhaf sorular soruyor, elimdeki hurmaya hüzünle bakakalıyorum… “Pizza sever misin?” diye mail atıyor; gözüm, önümdeki boş yoğurt kasesine takılıyor… Derin bir of çekiyorum…
Tabii bu arada bol bol sıvı tüketiyoruz. Su, meyve-bitki çayları… Haliyle böbrekler sürekli iş başında, mesaileri hiç bitmiyor… Tuvalete ne zaman gitsem bizden biri orada… Vildan çıkıyor, ben giriyorum, ben çıkıyorum, Emel giriyor…
Sonra bir ara gıdasızlıktan beynim durdu herhalde, dedim ki kızlara, “Biz bu detoksu niye 5 gün yapıyoruz? Doğrusu 7 günmüş. Hafta sonu da devam edelim bence…” dedim… Gerçekten böyle dedim… Muhtemelen onların da beyni o ara durmuş olacak ki “Evet olabilir tabii, neden olmasın?” dediler…
Vildan’la aklımıza bazı yiyecekler geliyor, birbirimize söyleyip dertleşiyoruz… O “lahmacun” diyor, gurbetteki bir sevgiliyi hatırlar gibi kederleniyorum… Ben “kebap” diyorum ona, derin bir iç çekip bakıyor gözlerime… En sonunda o “kıymalı makarna” dedi… O ana kadar hiç aklıma gelmemişti ama canımız birden öyle bir çekti ki o kıymalı makarnayı… Dayanamadık ve sarılıp teselli etmek zorunda kaldık birbirimizi…
İşte öyle üzgün bir anımda dedim ki: “Vildan ben hafta sonu devam etmek istemiyorum. Hayır… Bunu yapmayacağım kendime… Vücudum yenilendi zaten, toksin falan kalmadı…”
Akşam öğünlerini bazen metrobüste yiyorum… Poşetten çıkardığım hurmaları yediğimi görünce, insanların “Bu kız herhalde umreye gitti” şeklindeki bakışlarını seziyorum üzerimde… Bilmiyorlar ki o hurmalar benim tek akşam yemeğim…
4. gün dedim ki Vildan’a: “Sanki hayat enerjim elimden alındı. Kendi elimle kendime işkence ediyorum. Çok mutsuzum Vildan… Anlıyor musun? Çok mutsuzum…”
Vildan halimi görünce endişelendi, “Devam etme sen en iyisi” dedi.
Ama bir şeye başladım mı tamamlamak gibi lanet bir huyum var. Başladım artık, bırakamam!
Millet, hafta sonu tatil gelecek diye iple çekiyor cumayı, ben yemek yiyebileceğim diye… Meğer o cuma, gerçekten ne kadar da “happy friday” miş öyle…
Cuma günü yani kabusun artık sonuna geldiğim o şahane gün, hurma görünce sinirlerim bozulur hale geldi… Gıcık oldum hurmaya… Dövesim geliyor… Bir taraftan mecburum, yiyorum, bir taraftan nefret ediyorum…
Cumartesi gününe yaptığım planlar tamamen ne yiyeceğim üzerine… Kahvaltı da dahil tüm öğünlerimi kurguladım kafamda…
Ve işte o an geldi çattı… Allaam yemek yemek ne efsane bir şeymiş! Börek mesela, ne kadar da temel bir ihtiyaçmış! Yumurtanın sarısına ekmek banıp yemek ne büyük lüksmüş yareppim…
Akşam seçim yaparken çok zorlandım ama çöp şiş kebap ve künefeyle noktaladım günümü. Ve bir kez daha anladım ki mutluluğu uzaklarda aramaya gerek yok. Yemek yemek, mutluluk demek…
Hatta bana sorsaydı Nazım, “Mutluğun resmini yapabilir misin?” diye… Ben ona kebapla iskenderin dans ettiği, pirzolanın göz kırptığı, çöp şişin selam verdiği bir tablo çizerdim… Araya brokoli ve pırasayı da sıkıştırırdım elbet renk versin diye… İmzayı da künefe şeklinde yapardım. Yapar mıydım? Vallahi yapardım…
Bu arada Emel ile Vildan 3-4 kilo verdi bu 5 günün sonunda. Ben galiba 500 gram vermişim… Ama o 5 günden sonra yediklerim sayesinde kaybettiklerimi fazlasıyla geri almış olabilirim.
Comentarios