top of page

TAKİP ET

  • Facebook - Grey Circle
  • Twitter - Grey Circle
  • Instagram - Grey Circle

SON PAYLAŞIMLAR

Lütfen iyi olur musunuz?

  • Yazarın fotoğrafı: Admin
    Admin
  • 31 Oca 2017
  • 2 dakikada okunur

2008 Eylül ayından beri neredeyse her gün metrobüse biniyorum. Hem de öyle iki üç durak gitmek için değil, Beylikdüzü’nden Mecidiyeköy’e uzanan adeta şehirler arası yolculuk benimkisi. Bu süre içinde ifade bile etmek istemeyeceğim kadar çirkin bir sürü olaya kaç kez bizzat maruz kaldım ve tanık oldum, artık siz hesap edin… Ama çok zor durumda kalmadıkça olay mahallinden uzaklaşmaktan, mümkün olduğunca kibar bir uyarıdan öteye gitmemiştir tepkim. Ta ki bugüne kadar…

Çoğu Suriyeli olan mendil satan çocuklar, şoför kadar olağan bir parçası haline geldi metrobüslerin. Artık görünce asla garipsemiyoruz, yadırgamıyoruz.

Bugün de yine rutin bir şekilde mendil satan 7-8 yaşlarında bir kız çocuğu, yanımda duran ayaktaki 25 yaşlarında bir gençle uğraşmaya başladı. Yanına gidip mendil alması için çocukça hareketler yapıyordu. Adam mendil almayınca dil çıkarıp uzaklaşıyor, sonra yine yanına gelip kolunu sıkarak kendi dilinde bir şeyler söylüyor, rahatsız ediyordu…

Dediğim gibi, bu görüntüler artık metrobüslerde çok sıradan. O yüzden dikkatimizi bile çekmiyor...

Sonunda bu genç sıkıldı, çocuğu yakasından tuttu ve yere savurdu. Çocuk düştü.

İşte, tüm bunlar tam da önümde yaşanınca, o kimseyle muhatap olmak istemeyen tepkisiz bana tarif edemeyeceğim bir şeyler oldu. “Ne yapıyorsun sen!” diye bağırdım. Sağ olsun, yanımda oturan hanımefendi de tepkisiz kalmadı, destek oldu bana. Gencin arkasındaki yaşlı bir beyefendi ise, “Siz neyi savunuyorsunuz?” diye çıkıştı bir anda. “Yaptığı terbiyesizlikleri görmediniz mi?”

“Çocuk o, çocuk!” diye ısrar ettim ben de.

Sadece çocuk olduğunu hatırlatmam bile durumu anlaması için yeterliydi ama o kabul etmedi, hala çocuğun bunu, yani yakasından tutulup yere atılmayı hak ettiğinden bahsediyordu.

Çocuk olduğunu idrak etmeniz için ne kadar altını çizmek gerekir?

Bu çocuğun bu ülkeye tatile değil, kendisiyle hiç ilgisi olmayan bir savaştan hayatını kurtarmak için kaçtığını, kaçmak zorunda kaldığını anlamanız için ne kadar vurgulamak gerekir?

Mendil satmak için bir yerinize yapışıp yalvarmaktan keyif almadığına, bunun kendi tercihi olmadığına ikna olmanız için ne kadar yüksek sesle söylemek gerekir?

Devletinizin yanlış politikaları yüzünden, okula gitmesi, oyun oynaması gereken yaşta para kazanmaya çalıştığını görebilmeniz için ne kadar büyük puntolarla yazmak gerekir?

“Sokakta yaşayan bir çocuk o! Eğitim mi alıyor, terbiye mi görüyor?” diye bir şeyler söylediğimi hatırlıyorum.

Adam sustu. Küçük bir çocuğu yakasından tutup yere atan genç, hiçbir şey söylemeden ilk durakta indi.

Çocuk ağlamaya başladı ve sonraki durakta indi.

Ben bu çocukla farklı kültürde olsak da aynı topraklarda yaşayabilirim. Ben bu çocukla aynı dili konuşmasak da anlaşabilirim. Ben bu çocuğu hiç tanımasam da sevebilirim.

Ama sizi asla anlayamam, asla sevemem bayım! Sizinle bırakın aynı topraklarda yaşamayı, aynı havayı solumak bile istemem! Bu ülkeyi terk etmesi gereken biri varsa o da bu çocuk değil, sizsiniz!

Aslında istiyorum ki siz de dahil kimse hiçbir yeri terk etmek zorunda kalmasın. Herkes, nerede istiyorsa orada insanca yaşasın…

Hayır, ben sizin gitmenizi istemiyorum. Ben sadece iyi bir insan olmanızı diliyorum. İyi biri olmanızı istiyorum. Çok rica ediyorum, iyi olur musunuz? İyi olun… Lütfen, iyi olun…

Comments


bottom of page